Doğu'da Çocuk Ol(ama)mak

Hayatta çok fazla yer kaplamıyorduk biz!

Küçücük ellerimiz vardı ve küçücük ayaklarımız. Bedenlerimizde küçüktü daha ve küçücük gözlerle bakardık dünyaya.

Çocuk derlerdi bize, yaşadığımız yerde. Ama diğer yerlerde yaşayan çocuklardan biraz farklıydık biz. Mesela bizim hiç elektrikli trenimiz olmamıştı peşine takılıp dütt düttt diyebildiğimiz. Ya da uzaklara sürebileceğimiz, koltuklara çarptırıp ancak durdurabileceğimiz kumandalı arabalarımız.

Bizim buralarda boş kovanlarla oynanırdı ya da küçük taşlarla.

Kurulu bir odamız yoktu bizim. Anamızın yaptığı tencerede çorbaya daldırmadan önce kaşıklarımızı tepsiye vurup davul çalardık kardeşlerimizle.

Bir ağaç bellerdik kendimize bütün hayatımızı o ağaca bağlardık. Sonra sonbaharda dökülen yapraklar gibi her birimiz farklı bir yere dağılırdık.

Sonrasında bir gün bize “büyüdünüz” dediler.

“Ama bedenlerimiz hala niye küçük?”

Buralarda büyüklere sorular sorulmaz, ayıptır.

Öyleyse; inandık biz, büyümüşüz.

Hemencecik büyükler gibi davranmaya başladık. Her gün erkenden kalkar, anamızın hazırladığı peynirle zeytinleri yer bir de sıcacık çayımızı içer uzun yollar katederdik.

Biz geçimimizi diğer ülkelerden ucuza alıp burada sattığımız mazot, sigara ve çaylarla sağlardık. Bakmayın bedenimizin küçük olduğuna, hatırlarım, bir keresinde 20 kiloluk mazotu sırtımda taşıyıp getirmiştir eve. Babam, sakat bacağına aldırış etmeden kalkmış, beni alnımdan öpmüştü. Biraz yere dökülmüştü taşırken ama olsun. Mazotu sattığımızda tavuk bile alabilmiştik.

Sonra birgün, sırtımda sigara taşırken –ki ben sigaranın tadını bilmem- yukardan bombalar yağdırdılar bedenimin üstüne. Küçüktü bedenim benim, küçücüktü. Onların bombalarında yüreğim nasıl dayanabilir ki?

Eğilin, size bir şey soracağım, açın yüreğinizi…

“Niye beni büyütmediniz?”

“Büyümeme neden izin vermediniz?

Roza Süleymanoğlu

Delete this element to display blogger navbar

 
© 2010 Sansürsüz Gerçekler | Powered by Blogger | İletişim | Gizlilik Sözleşmesi | Kurallar | Rss | Online Sohbet