Üniversitelerde 'Cemaat' Eli

Cemaat evleri/yurtları cemaatlerin tarikatların eğitime yönelik hamlelerinin en önemli ayağını oluşturuyor. Öğrencilerin kaldığı cemaat evleri sıradan bir öğrenci evi olmanın ötesinde muhafazakar yapının ideoloji merkezi olma işlevini de görüyor, devlet yurtlarının yetersiz bırakılması ile özel yurtların pahalılığının birleşmesi bu evleri oldukça “çekici” hale getiriliyor.

Sosyal Devlet anlayışının gereklerinden olan barınma ihtiyacının devlet tarafından karşılanmadığı alanlarda cemaat yurtları/evleri öğrenciler için bir “zorunlu tercih” haline geliyor.

Yurtların ideoloji merkezi işlevini yerine getirmesi bir anlamda neo-liberal politikaların sosyal devlet anlayışını ortadan kaldırması ile mümkün oldu. Sosyal devleti yok sayan neo-liberal anlayış sonucunda barınma ihtiyacı, üniversite öğrencileri için artık ciddi bir sorun haline geliyor. Yurtlarda kalan öğrencilerin yurtlarda istedikleri şekilde hareket etmesinden ziyade, cemaat ağlarının yukarıdan aşağıya örgütledikleri muhafazakar düşüncenin hakimiyeti altına girmesi durumu ortaya çıkıyor. Piyasanın kaderine terk edilen barınma v.b türden ihtiyaçların tarikatlar/cemaatler tarafından giderilmesi aslında piyasacı-gerici bloğun anlayışını yansıtıyor.

Bu alandaki boşluğu dolduran cemaat yurtları bu alanı salt piyasa üzerinden değil muhafazakar düşünceyi de hakim kılarak dolduruyor. Yurtlarda/evlerde kalan öğrencilerin piyasacı muhafazakar bir düşünce ile kuşatılması, o dünya içerisinde konumlandırılmaları aslında cemaat yurtlarının da temel işlevlerinden.

Sorgulayan, üreten öğrenci anlayışının da değişimini hızlandıran bir muhafazakarlaşma sürecinden bahsedebiliriz. Temel görevi/işlevi sorgulayan, eleştirel düşünceye sahip bireyler yetiştirmek olan üniversiteler neo-liberal politikaların hakimiyetiyle birlikte bu özelliklerini de yitirmeye başladılar. Şirket mantığına tabi hale gelen üniversiteler için ana öncelik bilimsel üretimden piyasa için üretim haline geldi. Piyasacı-muhafazakar yapının hegemonik konumda bulunduğu bu dönemde doğalıyla muhafazakar düşünce de egemen hale geldi. Sorgulamanın yerini itaat aldı. Eleştirel düşüncenin olmadığı sorgulamanın olmadığı bir üniversite temel olarak üniversite olma özelliğini kaybetmiş demektir.

Bilimsel veriler ışığında bilimsel bilginin üretilmesi gerekliliğinin yerini itaat kültürünün alması üniversitelerdeki cemaat ağlarının genişlemesi hegemonik hale gelmesiyle ilgilidir. Cemaatçi yapılanmaların hâkim olduğu bir üniversite tabiatı gereği bilimsel demokratik bir muhtevaya sahip olamaz. Yukarıdan aşağıya gerici bir anlayış doğrultusunda şekillendirilen üniversitelerde sorgulayan öğrencilerin eğitim emekçilerinin payına ne düşeceği bellidir. Bu gerici anlayışın piyasaya hâkim olması bir anlamda kitleselleşmesi noktasında çarpan etkisi işlevini görüyor.

ÖTK VE ÖĞRENCİ KULÜPLERİ’NE ‘CEMAAT’ İLGİSİ

Sosyal devletin tasfiyesi anlayışı üzerine kurulu piyasanın serbestliğinin mutlak olduğu kapitalist küreselleşme çağında piyasaya hâkim tarikat ve cemaatlerin sadaka kültürünü dayatması toplumu yukarıdan aşağıya itaat kültürüyle şekillendirmesi kaçınılmazdır. Bu anlayış çerçevesinde üniversitelerde kendilerinden olmayan herkese saldırmaları toplumsal muhalefeti baskı altına almaya çalışmaları kendileri açısından zaruridir.

O nedenle toplumsal muhalif bir dinamik inşa etmek için uygun araçlar olma özelliğine sahip ÖTK ve Öğrenci kulüplerine sahip olmak için büyük bir çaba gösteriliyor. Toplumsallaşma eğilimi gösterecek olan muhalefete saldırmaları onu yok etmeye çalışmaları her alanda olduğu gibi bu alanda da mevcut. Bu durumu kendi alanlarını genişletmek ya da kendileri için “tehlikeli” olan alanları yok etme/ kontrol etme olarak da kodlayabiliriz.

Neo-liberal politikaların sosyal devlet anlayışını nasıl yok etmeye çalıştığını az evvel ifade etmiştik. Piyasacı-gerici yapılanmanın hâkimiyet kurmak istediği alan salt devlet üniversiteleriyle sınırlı değildir. AKP’nin eğitim bütçesine yönelik kısıtlamalarıyla birlikte cemaatlerin kurduğu vakıf üniversitelerinin sayısındaki artışı birlikte okuyacak olursak ikisi arasındaki korelâsyonu rahatlıkla görebiliriz.

Temel haklardan olan barınma hakkına karşı nasıl bir bakış açısına sahiplerse eğitim hakkına karşı da aynı bakış açısına sahiplerdir cemaatçi yapılanmalar. Sermayenin mutlak hâkimiyeti şeklinde de ifade edebileceğimiz bu düşünce piyasada hâkim konumda bulunan cemaatlerin “kendi” eğitim alanlarını yaratmasını öngörmekte piyasadaki konumlarını sağlamlaştırmalarını istiyor.

Tüm bu veriler ışığında degerlendirecek olursak muhafazakar –piyasacı yapılanma hayatın her alanını parselleme ve her alanında hegemonik olma rolünü kimseye bırakmak istemediğinden ötürü sürekli dinamik biçimde teyakkuz halinde olacaktır. Bunu da toplumun yumuşak karnı olan din söylemi üzerinden yapması kadar “normal” bir şey olamaz.

Can Uğur

Delete this element to display blogger navbar

 
© 2010 Sansürsüz Gerçekler | Powered by Blogger | İletişim | Gizlilik Sözleşmesi | Kurallar | Rss | Online Sohbet