Kurt Puslu Havayı Sever

Bugün, “Ortadoğu’nun Karizmatik Lideri” olarak Recep Tayyip Erdoğan, uluslararası arenada yükselişe doğru geçti. “One minute” çıkışıyla Arapların “kalbini” fetheden lider, uluslararası medya kuruluşlarının da merceği altında. Karizmasının altında yatan nedenler, üst düzey “imaj” çalışmalarıyla perçinlendi.

Oysa bir prompter’dan içeri bir de prompter’dan dışarı bir Başbakan vardır, onu henüz keşfedemediler.


Uzun bir dönemdir kavramları tartışıyoruz. Laiklik kavramının şekil değiştirmesinin, “ulusalcılık” kavramının öcüleştirilmesinin, “hoşgörü” altında bir dayatmayı konuşuyoruz. Günlük siyaset dili, düne karışırken, elde avuçta bir şey bırakmayan bir hırsıza dönüşüyor. Zihne sızıyor, güne sızıyor, sohbetlere sızıyor. Gündem dayatmasının ardında söylenecek çok bir söz kalmıyor. Analizler güdümlü, siyasetler güdümlü.

Çok söz var söylenecek

Oysa söylenecek çok söz var. Sabun köpüğü gibi giden tartışma programlarının ötesinde bir başka dünya var. Var.

Chantal Mouffe’un “Siyasal Üzerine” kitabını açtım bu satırları yazarken. Siyasette düşmanlıkların (antagonizmaların) ne ölçüde mutlak hangi ölçüde belirsiz olabileceğini sorguluyordu.

“Sağın ve solun ötesinde”, “hegemonyanın ötesinde”, “egemenliğin ötesinde”, “antagonizmanın ötesinde” bir dünya ne kadar mümkün?

Piyasa ekonomisinin insan hayatına hâkim kılındığı, mağdurun haksız, haklının mağdur olarak görüldüğü bir dünya nasıl mümkünse, diğer dünya o kadar burada.

Siyasetin dili, iletişimcilerle, danışmanlarla korunuyor bugün. İkili atışmalar, lekeli dudaklar, benzeri “halk dili” diye nitelenen tartışmalar sabun köpüğü uçuculuğunu koruyor.

Başka bir dünya var

Bir dünya var mesela, çeşitli suçlardan yargılanan beş mahkum bir hata sonucu kemikleri eriyene kadar yanıyor cezaevi arabasında.

Bir dünya var mesela, tutuksuz olarak yargılanmaları gerekirken, tecrit altında dava günlerini bekleyen 68 gazeteci var, cezaevinde.

Bir dünya var mesela, mahkumların sesi dış dünyaya gitmiyor. “Sakıncalı” sayılan gazeteciler var mesela, onlara da mektup gönderilemiyor.

Bir dünya var mesela, hamile bir kadın karnındaki bebekle öldürülüyor. Karnındaki bebek yaşatılmaya çalışıyor. Ölümü saniyelerle sınırlanıyor.

Bir dünya var mesela, babasının öldürülmesini sorgulandığı için “siyaseten” işinden atılan bir mağdur var.

“Egemen” dünyasından baktığınız zaman ise, böyle bir dünya yok; hiçte olmadı.

Siyaset dili

Siyasetin dilinin hepimizi bütünleştirmesi gerekirken, çizilen bir imajın arkasında kalan mağduriyetler kopup gidiyor.

Öldürülen kadın, henüz dünyaya gelemeden ölen bebek, bu dilin içinde ağlamaklı bir sesle “kullanılıyor”.

Tartışmamız gereken olaylar öylesine kayıp gidiyor.

TAK’ın talebi ne? PKK eylemlerini neden başlattı?

Öğretmenler ve işçiler neden kaçırılıyor?

Yazıcıoğlu’nun öldüğü helikopterden neden karakutu alınıyor? Bu kamera görüntülerini kim çekiyor?

Kurt puslu havayı sever

Kurt puslu havayı sever. Pusun içinde sakinlikle yol alır. Yol alırken avına yaklaşabileceği bir rota kestirmesi kolaydır. Av orada, kimsenin göremeyeceği uzaklıkta, usulca durur. Kokusunu kurt alır.

Hepimizin, kurtların kokusunu aldığı avlarız. Başarıyla yaratılan bir imajın altında kaybolup gitmeye mahkûm.

Bugün siyaset hala bir biz ve onlar ayrımına bağlı diyor Mouffe, fakat biz ve onlar ayrımı, siyasal kategorilerle değil, ahlaki terimlerle ifade ediliyor, diye ekliyor.

Siyaseten elimizi kolumuzu bağlayanda bu siyasala işlenmiş “ahlakçılık” anlayışı. İmajın içine sızmış.

Buna mahkum muyuz?

Belki de sormamız gereken soru bu.

Özge Mumcu

Delete this element to display blogger navbar

 
© 2010 Sansürsüz Gerçekler | Powered by Blogger | İletişim | Gizlilik Sözleşmesi | Kurallar | Rss | Online Sohbet