Faşizm Gerçekleri

Cahillerin kendine güvenini seyretmek insana dehşet veriyor gerçekten…

Ama onları rüyanızda seyretmiyorsunuz ne yazık ki…

Gerçekliğin tam ortasında seyrediyorsunuz ve kalakalıyorsunuz…

Cahillerin ideolojisi de olmuyor ama pratikte her zaman faşizme kayıyorlar.

Cahillerin okumuşu var okumamışı var…

Bunlar okumamışlar mı acaba?



Şöyle bir düşünelim:

Okusalar faşizmin ne anlama geldiğini bilirler, o zaman’ faşistler ama şimdiye kadar saklamışlar’ öyle mi?

Televizyon ekranlarına, kurulmuşlar, saçlarını yaptırmışlar, ağır bir makyajla kendilerine güvenlerini tazelemişler, tanınan bir insan olmuşlar ve önlerine geleni azarlamışlar…

Acaba, karşılarında oturan ve çaresiz insanları azarlamalarından anlamak mı lazımdı bunların faşist olduğunu…

Ya da faşizmin anlamını bilmiyorlar ve okumaya, düşünmeye, vakitleri yok sadece önlerine getirilen belli klişelerle düşünüp, ahkam kesmeyi yayıncılık sanıyorlar.

Yok öyle de değil galiba…

Bunlar okumayı ve düşünmeyi, buna göre algılamayı ve empati kurmayı doğal bir gereklilik görmekten çok uzaklar…

Nasıl olsa, böyle bir ülkede, bazı aynı olan bir sürü fikir piyasaya sürülmüş!

Düşünmeye ne gerek var:

Zamanı geldiğinde al onlardan birini kullan…

Yüzüne de, “Bak ben nasıl doğruyu biliyorum” güvenini yerleştir…

Oldu bitti işte…

“Okuyamıyorum, düşünemiyorum” diye önlerine gelen yayıncılık fırsatını, ünlü olma fırsatını geri mi tepecekler?

Bu türlere göre deprem önemli değil, depremde kimin öldüğü önemli…

Aslında yüzlerine bakınca gözlerini kan bürümüş görünmüyorlar ama çok önemli gerçekleri, yüzlere vurabiliyorlar:

Örneğin, gazeteciliğin ve yayıncılığın nasıl pespayeleştiğinin gerçeğini…

Örneğin, bu ülkede ölümde bile ayrımcılık yapanların, aslında sefil bir insan olduklarını, bilemeyecek kadar para ve ün sahibi olabildikleri gerçeğini…

Örneğin,”en olmaması gereken” ama bu ülkede olabilen, kör-kara cahillerin televizyonları şu ya da bu şekilde ele geçirdiklerinin gerçeğini…

Örneğin, terörün aslında iki taraflı olduğunu bile bilemeyecek durumda olan ama bunları bilmesi gerektiği için yayıncı olabilecekken, tam tersinin ‘bu ülkenin gerçeği olduğu ‘ gerçeğini…

Örneğin, asıl meselenin yıllarca nasıl spekülasyonlarla, faili meçhullerle, devlet içinde başka devletler ve güç odakları oluşturarak, çözümsüz kılındığının nasıl unutulmuş olduğu, gerçeğini…

Örneğin, ‘o kötü, o zaman ölsün’ gibi ilkellikten bile uzak bir ayrımcılığın aslında insanı insanlıktan tamamen çıkardığı gerçeğini…

Örneğin, gücü elinde bulunduranların, insan yaşamları üzerinde oynadıkları politika kumarının, bir ülkeyi nasıl çözümsüzlüğe sürüklediği gerçeğini…

Örneğin, adı konulmamış faşizmin, artık utanmazca su yüzüne çıkarılabildiği gerçeğini…

Örneğin, tam da böyle bir ayrımcılığın, çocuk ellerine taş yerleştirdiğinin unutulduğu gerçeğini…

Örneğin, bir doğal afette ölen çocukların hiçbir zaman böyle bir ölümü hak etmeyeceği gerçeğini bile bilemeyecek kadar sığ insanların konuşma cesareti bulabildikleri gerçeğini…

En acıklısı da; bu türler, güç sahibi oldukça, bu ülkeye barışın geç geleceği gerçeğini…

Nurhan Yönezer

Delete this element to display blogger navbar

 
© 2010 Sansürsüz Gerçekler | Powered by Blogger | İletişim | Gizlilik Sözleşmesi | Kurallar | Rss | Online Sohbet