KHK: Eğitim Alanında Son Carpışmaya Doğru

Yeni Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, bakanlık sorumluluğu ile en üst düzeyden yöneticisi olduğu eğitim alanına hızlı bir giriş sergiledi. Kamuoyunun son dönemde “intihalci” bakan olarak tanıdığı Ömer Dinçer, geçmişinde Refah Partisi döneminde kişisel olarak eğitimin dini temelde düzenlenmesinin savunucularından biri olarak kalıcı kitap referanslarına sahip olan ve AKP hükümetinin eğitim alanında vazgeçmediği ve eleştirilere karşı savunageldiği isimlerden biri. Eğitimin “Davutoğlu”su olarak Ömer Dinçer’in bugünkü bakanlık rol ve görevinin ve bu temeldeki icraatının ise, dar bir “İslamcılığın” çok ötesinde bir hedef derinliğine sahip olduğunu söyleyebiliriz.



Geçtiğimiz günlerde ‘Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ çıkartılarak, söz konusu KHK ile neoliberal temelde yeniden örgütlenen ulusal eğitim sistemini küresel hedefler doğrultusunda etkileyecek bir dizi yeni karar alındı.

İcracı Bakanlık

Kararname, böylesi temel değişikliklerin ayak bağı ve zaman kaybı oluşturacak parlamentodan çıkarılması sürecinin üzerinden atlanmasından da görülebilecek üzere, eğitim alanında bakanlığın icra gücünü yükseltecek ve bürokrasiyi tırpanlayan bir içerik taşıyor. Bu açıdan kanunun KHK ile çıkarılmasında görülen acelecilik, bu yöntem, kararnamenin içeriği ve hedefleri ile bir uyumluluk taşıyor. KHK’da yürürlüğe sokulan bir dizi madde, eğitimi yönetenler arasındaki ve toplamda eğitimin kapitalist yönetimindeki ilişkinin hantallıktan çıkarılmasına dönük bir içerik taşıyor. “Bakanın (sadece) Başbakan’a karşı sorumlu olması”, müsteşarın çalışmalarını “Bakanın emir ve yönlendirmesi doğrultusunda yürüteceği”, müsteşar yardımcılarının sayısının düşürülmesi, hizmet birimlerinin iptali ve yeniden düzenlenmesi gibi maddelerle esasen gücün müsteşarların (bürokrasinin) değil, bakanların (hükümet) elinde olduğuna dair bir vurgu ve alt çizme yapılmış oluyor. Bürokrasiye dönük bu tip sıkılamalarla ayrıca yeni atanacak bakan yardımcılarına da bir yer ve hareket alanı açılmış oluyor. Bir bütün olarak eğitimin yönetiminde icraat alanına daha yakın bir konumlanma ve buna uygun düzenlemeler hayata geçiriliyor.

Amaç Artık Açık!

İcracı temelde yapılandırılan milli eğitimin amacı da yeniden saptanıyor. KHK’yla değiştiriliveren milli eğitimin amacı yeni düzenlemede açıkça belirtilmiş: “Küresel düzeyde rekabet gücüne sahip ekonomik sistemin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatarak geleceğe hazırlayan” bir eğitim sistemi yaratmak. “Küresel düzeyde rekabet gücüne sahip ekonomik sistem” ile kastedilen bilindiği üzere bugünün kapitalizmi. Türkiye burjuvazisi bugünün kapitalist gerekleri doğrultusunda eğitimi yeniden yapılandırıyor.

Elbette bu temelde ayak bağı oluşturan kimi eski “milli”likler bordadan atılıyor. Örneğin, Türkiye’deki kapitalist birikimin daha geri olduğu özgül bir dönemin ürünü olan “Atatürk ilke ve inkılâpları” vurgusu bu yeni amaç tanımında korunmuyor. Bu ifadenin çıkarılması bir unutkanlık değil. Sanıldığı gibi sadece AKP’nin “Atatürk düşmanlığı” falan da değil. Burada söz konusu olan, orta ileri gelişmişlikte bir kapitalist ülke olarak küresel kapitalist sistemle bütünleşmesinin geçiş sorumluluğunu, son on yıldır hükümet eden AKP’nin İslamcı referanslara sahip sağ liberal önderliğine teslim etmiş olan burjuvazinin genel eğilimi ile uyumlu bir değişiklik. “Küresel düzeyde rekabet gücüne sahip ekonomik sistemin gerektirdiği” bu. Dolayısıyla bunun amaç maddesinde açıkça belirtilmesi, bu yasanın herhangi bir yasa olmadığını, bu yasanın yeni duruma uyum yasası olarak MEB’de burjuvazinin (küresel) isterleri doğrultusunda konumlanmaya geçişte bir temel halka olduğunu gösteriyor.

İnsan Kaynakları Yönetimine Geçiş

Bu amaçla uyumlu olarak yasayla ‘Personel Genel Müdürlüğü’nün adı ‘İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü’ olarak değiştiriliyor. Yöneticilerin dışarıdan sözleşme ile atanmasının önü açılıyor. Teşkilat personeli “memur” olarak değil, tanım gereği istihdam edilen işçiler olarak bir muameleye tabi tutuluyorlar ve yasayla sistemlilik ve tanım kazanmış bu yönelim bundan sonrasında daha da hızlanacak.

Keza 652 sayılı bu KHK ile yöneticilerin yetki ve sorumlulukları da yeniden düzenleniyor. Buna göre, yöneticiler bundan sonra görevlerini yalnızca mevzuata, plan, program ve emirlere göre değil, aynı zamanda performans ölçütlerine ve hizmet kalite standartlarına uygun olarak yürütecekler, bu açıkça kurallaştırılıyor.

Performans ölçütleri ve hizmet kalite standartları”nın uygulanması, kamusal alanda istihdam edilen işçilerden elde edilen artı değerin ölçümü ve çoğaltılması açısından kritik bir düzenlemedir. Bilindiği üzere son on yıl içerisinde giderek artan biçimde kamu işçilerine bu temelde bir kapitalist yönetim dayatılmakta ve bu uygulamalar kurallaştırılarak yerleşik hale getirilmektedir. Yeni KHK sadece işçilerin değil, teşkilatta (şirkette) istihdam edilen yönetici konumdaki memurların da bu ölçütlerden kaçamayacağını hatırlatıyor. Bunun yazının girişinde belirttiğimiz etkin ve icracı yönetim anlayışı ile uyumlu bir diğer düzenleme olduğu görülüyor.

İçeriğini kısaca özetlemeye çalıştığımız KHK’da ayrıca “kız öğrencilerin, özürlülerin ve toplumun özel ilgi bekleyen diğer kesimlerinin eğitime katılımının yaygınlaştırılması” gibi burjuva demokratik düzenlemeler, öğretmenlerin özür grubundan yer değiştirme işlemlerinin yalnızca yaz tatilinde yapılabilecek olması gibi keyfiyetler, 8 yıllık görev süresini dolduran müdür yardımcıları ile müdür başyardımcılarına da zorunlu yer değiştirme (rotasyon) uygulaması gibi değişikliklerin de söz konusu olduğu görülüyor.

Stratejik Bir Adım

Söz konusu kararname basında pek kısmen yer buldu. Dinçer’in “öğretmen artık üç ay tatil yapmayacak” biçimindeki hem doğru olmayan (öğretmenler, onların içerisinde de sadece sayıları giderek azalan kadrolu olanları, aslında iki ay tatil yapabiliyorlar ve bu süre içerisinde ek ders ücretleri olmaksızın geçinmeye çalışıyorlar), hem de bundan sonrasında emeğin korunmasının önemli bir mücadele gündemi olması gereken çıkışları arasında kayboldu. Eğitim-Sen’in “biz neden paydaş olarak bu kararnamenin hazırlanmasında yer almıyoruz” yönlü zayıf ve yetersizliğinin yanı sıra yanlış muhalefeti haricinde, KHK burjuva milliyetçi kimi çevrelerin konuyu reaksiyoner temelde ele alması dışında yeterince işlenmedi.

Neden Şimdi?

Oysa kararname ile MEB teşkilatının küresel kapitalist entegrasyonu yönünde burjuvazinin çıkarları doğrultusunda stratejik bir adım atılmaktadır. Hiyerarşinin baştan kurulması, bürokrasinin kısmen zayıflatılması, bakanlığın icracı yetkilerinin arttırılması söz konusudur. Bakanlık teşkilatı sıkılamaktadır. Nihai bir savaş öncesi taraflar kendi saflarını sıklaştırırlar. MEB’de bu yapılıyor. Teşkilatın icracı temelde yeniden yapılandırılması, icraatın eğitim işçileri ve emekçi çocukları üzerinde yapılacağının habercisidir.

Türkiye’de eğitimin sermayeleşmesi son 30 yıla yayılmış biçimde dışardan kuşatma girişimleri ve kısmi saldırılar ile birlikte sürdü. Bir yandan dev bir paralel eğitim piyasası ve sektörü yaratılarak, dershane ve özel okullar-üniversiteler yoluyla son kalan ücretsiz-kamusal eğitim kırıntıları çevrelenirken (kuşatma), öte yandan teşkilata bağlı kamusal eğitim çok çeşitli yollarla içeriden paralılaştırıldı, özelleştirildi; kaleyi içerden fetih olanaklarını çoğaltan güçten düşürme saldırıları hayata geçirildi. Durum bugün eğitimdeki kapitalist dönüşümün nihai olarak sağlanmasındaki öldürücü saldırı aşamasına geldi. Son ve büyük çarpışma yaklaşıyor. Kadrolu öğretmenlerin varlık koşullarını tüketen burjuvazi açısından kopartıcı bir saldırının arifesindeyiz. Teşkilat bu yüzden yeniden yapılandırılıyor, saflar karşı tarafta sıklaştırılıyor. Eğitim işçileri saflarının ise en hafif bir ifadeyle “dağınık” olduğunu söylemek zorundayız. Burjuvazinin kapitalist aklı başında, peki ya işçilerin kolektif aklı ve mücadelesi?

Delete this element to display blogger navbar

 
© 2010 Sansürsüz Gerçekler | Powered by Blogger | İletişim | Gizlilik Sözleşmesi | Kurallar | Rss | Online Sohbet