Kapitalizm ve İnsan

Kapitalizmin geçerli olduğu coğrafyalara egemen olabilmesi için üç ana silahı vardır. Bunlar, devlet otoritesini yıkabilecek güçte olan şirketler, medya-televizyon kuruluşları ve bankalardır. Kapitalizm bu üç ana koldan yaşam dediğimiz prosedürün altındaki platformu yavaş yavaş eline geçirir ve onun üzerinde gidip gelmeye başlarız.

Midemize giren yemekten üzerimize giydiğimiz gömleğe kadar onun malını tüketiriz, televizyon açıldığında onun yarattığı koca şirketlerin sermayesi ve yöneticilerinin kadrosu ile kurulmuş kanalları izleriz, bankaya gittiğimiz zaman 2–3 aylık maaşımızın yetmediği bir şeyi alabilmek için hevesle bu şirketlerin hisse sahiplerinin parasını besleyen kuruluşlardan kredi kartı alırız.

Kapitalizm 19. yy.da son sürat gösterdiği gelişimini zamanla tamamen kontrolüne giren ve sürekli artan nüfus ile iyice arttırmış, 20.yy.da ise dünyanın insan üretim-tüketimini doğrudan etkilemeye başlayan şirketler sırası ile devletleri, ardından da yasaları ayakları altında çiğnemeye başlamıştır. 1945’ten itibaren Amerika’dan atmosfere karışan ve tüm dünyaya yayılan kapitalizm, bu dalgaya daha politik ve ekonomik gelişimin ortalarında yakalanan Türkiye’yi çok olumsuz etkilemiştir.

Çünkü Türk politikası ekonomik gücünü tamamen kapitalist borçlarına dayandırmış, ekonomik modelini kapitalizm olarak çizmiş, kapitalistler ne diyorsa dış politika da onu yapmış, diğer yandan bu sistemin kültürünü topraklarına davet etmiştir. Kapitalizmin en çok vurduğu, insanların tüketim zihniyeti içinde üretilip markalara satıldıktan sonra kar elde edildiği anda çöpe atıldığı bir ürün haline geldiği Amerika’da, kapitalizm için kar, ölüme denk gelmektedir.

11 Eylül saldırılarında 2,996 tane insanını jumbo jetler ile öldüren Amerika, o tarihten bu yana “reçeteli” ilaçlar ile tam 490 bin insanın ölümüne neden olmuştur. Bu rakam terör ile ortaya çıkan rakamın 16,400 katıdır ki, aslında bu oran, emperyalistlerin kendi ülke sınırları içinde yarattıkları yerel kapitalizm pazarının insanları kandırma katsayısının ta kendisidir. Kapitalizm insanları cahil maymunlar seviyesine iterek, şirketlerin ürünlerini bilinçsizce ve sürekli tüketen, yeri geldi mi de bu ürünlere kurban giden enayiler haline çevirmektedir.

Kapitalizmin toplumlara 5 temel şekilde dağıldığını görüyoruz:

1- İnsanların bilinçsiz tüketicilere dönüşmesi: Kapitalizm’de bin bir çeşit ürün kitle üretim halinde, pazara yayılmış yığınla şirket tarafından üretilir ve müşteriye “itilir.” İnternet, telefon ile sipariş verir, raflarda hazır duran ürünü alır ve sorgulamazsınız. Özellikle ilaç, elektronik ve gıda ürünleri üzerindeki sorgulama alanınız daralır, karmaşık içerikli ürünleri bilginiz olmadığı için ne kadar yararlı olacağını bilmeden alırsınız. Ürünün hazırda beklemesi, en kısa zamanda ihtiyacı gidermek eğilimine yol açar ve insanlar bilinçsiz müşterilere dönerler.

2- Televizyon ve medya: Devletlerin en büyük gelirlerinden bir tanesi şirketlerin ödediği vergilerdir. Şirketlerin zamanla devlete baskın gelmesi, sermayesi ile kurduğu ya da parasıyla satın aldığı medyanın ve kanalların çoğalması insanların arka planda dönüp bitenler hakkında ne olduğunu bilmelerini engeller.

Devlet kendi politikası, şirketler de bu politikalar ardından faaliyetlerini sürdürmek için insanlara tamamen göz boyayan, gerçeklerin üzerini örten haberler sunarlar. İnsanların bırakın dünyayı, çevrelerine baktıkları zaman bile gördükleri şeylerin en az yarısı hakkında bilgi sahibi olunması istenmez. Satın alıp kullandığız ürünler, midenize indirdiğiniz ilaç ve hamburgerler, paranızı yatırdığınız bankalar vb. şeyler hakkında ne kadar az bilirseniz o kadar kolay kandırılırsınız.

Belgesellerin 150 katı dizi ve magazin izler, gazetelerde saçma sapan şeyleri okursunuz. Bilim, tıp, astronomi, tarih vb. alanlar hakkında kara cahil kalır, tek amacı iyi yaşam koşulları elde etmek olan biri olarak serzeniş havuzunda kulaç atıp durursunuz.

3- Bankalar: İlk olarak 19.yy.da sermaye sahiplerinin sanayi alanındaki patronlar halini almaları bir finans kapitalizmi yaratmış, sermaye sahibi patronlar kendi paralarının döndüğü bir finansal pazar yaratmışlardır. Zamanla tekel firmaların ortaya çıkması, sermaye sahiplerini şirketlerinin üretim tabakasından ayırmış, yönetici sıfatına sokmuş ve hisse sahipleri kavramı ortaya çıkmıştır. Buradan doğan bankacılık sistemi, hisse sahiplerinin parasını besleyen kurumlar olarak belirmiş, zamanla şirketlerin “kar” mantığını “faiz” mantığı ile kapitalist sisteme yaraşacak şekilde çok güzel uygulayama başlamış, ardından ekonomisi çökmüş halk kesiminin başına kredi sağlayıcı kesilmişlerdir.

Bugün Türkiye’de yaşanan kredi felaketi, insanları intihara kadar sürüklemekte, bir ömür boyu sürekli artan ve kapanması bireysel emek ile mümkün olmayan bir borç süreci yaratmaktadır. Eskiden yığınla prosedür ve zaman gerektiren kredi kartı alma süreci, artık bankaların önünde kurulan stantlar ile birkaç fotokopi ve forma kalmış, büyük heveslerle alınan kredi kartları bu sefer bir başka bankadan çekilen kredi ile borcu kapatılmaya çalışılan felaketlere dönüşmüşlerdir.

Bir bankanın düşük gelirli çaresiz bir vatandaşa kredi kartı vermesi, diğeri içinde günün birinde gelir sağlamaya başlar. Kapitalistler bu tür hayat karartan uygulamalara “karmaşık bankacılık sistemi” adını verirler.

4- Küresellik: Dünyanın ilk ve en küresel ülkesi Amerika, küresellik kavramını kabul edilen genel görüşe göre İtalyanlar ile yapılan uyuşturucu ortaklığı ile başlatmıştır. Bunu yapan da küresel uyuşturucu teşkilatı, özgürlük savaşçısı Bush’un gözbebeği CIA’dir. Küresellik zamanla silah ticareti ve kadın tacirliği alanında da patlama göstermiş, insanların durduk yere dünyanın dört bir yanındaki her çeşit insandan hoşlanmalarını zorunluymuş gibi gösteren salak hümanistlerin yarattığı evrensellik, birkaç senede çocuk pornosuna, politikacıların yönettikleri silahlı çatışmalara ve uyuşturucu trafiğine dönmüştür.

5- Lobicilik: Lobi kavramı politik alandaki en hassas ve en güçlü silahtır. Doğru olarak kullanıldığında bir ülkenin dış politikadan, iç ve dış yatırımlarına kadar birçok sorununa çözüm getirebilir. Ancak şeytanın çocukları tarafından kullanılırsa, tüm yasalar birer birer çiğnenir, temel amaçları insanları öldürmek, onları zehirlemek, savaşlara yollamak, silah satmak ve porno ile ahlakı yok etmek olanlar en zenginler sıralamasında her gün yukarı çıkarlar.

Bu esnada evrensel ve çok medeni insanlığımız internetteki forumlarda küfürleşip durur, çekilen birbirinden dramatik savaş filmlerinde tarih boyunca insanlığı katledenler yeni yetişen nesle insanlık dersleri verir, televizyonda petrol ve uyuşturucu için ırzlarına geçilen ülkelerin haberlerini izler ve hiçbir şeyi değiştiremezler.

***

Kapitalizm üretimin özel şirketlerin zeminine kurulduğu ve insanlara özgürlük adı altında bireysel benciliklerini tatmin etme fırsatı veren politik-ekonomik bir sistem olarak gelişim göstermiştir. Kapitalizm içinde insanlara verilen özgürlük ile insanlar kendileri için en iyi tercihleri yapmaya çalışırlar. Ancak bireysel emek ve sermaye ile bir insanın kendi önünü açabilmesi diye bir olanak kalmaz.

İnsanlar bir iş kurmak ya da bir yerlere gelmek adına gösterdikleri çaba içinde başka insanlardan destek almak, borç çekmek, mal/hizmet tedarik etmek ya da kazancını elde edebilmek için aracı kullanmak zorundadır. İş sahibi ya da ortak olmaktan çok malzeme olurlar çünkü imkânları sermaye sahiplerine göre çok daha kısıtlıdır.

Kapitalizm içinde en fazla kazanç sağlayan karşılıklı ilişki ise servet sahipleri arasında gerçekleşir. Üretilen mal ve hizmet ile sürekli kar elde edilir, zamanla biriktirilen ve bankalarda büyüyen para ile fabrika, arsa, işçi, makine sayısı arttırılır ve kar iyice yükselir. Bu esnada toplumun talebi de sürekli artar.

Talep arttıkça hizmet ve ürün talep eden bu kesim kendilerine mal ve hizmet üreten servet sahiplerinin işçisi ve çalışanı haline gelirler. Ardından da kendi taleplerini kendileri üretir ve paralarını talep ettiklerine harcamaya başlarlar. Şirket sahipleri doğal olarak iyice kar elde ederken, işçi ve çalışan sınıfı ise belli bir limite kadar kazanç sağlayabilir ya da gelirleri düzenli olarak düşmeye başlar. Şirketler rekabet adına sürekli yeni ve çeşitli ürünler sunarlar.

Çeşitlilik birbirinin kopyası olan ve sadece görünüm ile bir-iki içerik bakımından değişik olan ürünlerin piyasada patlamasına neden olur ve ekonomik mantığı yok eder. Özellikle genç kesim aynı işi görecek 2–3 ürün alır, yaşam süresi dolmadan ürün değiştirir ve ekonomik israfını gereksiz yere arttırır.

Kapitalizm belli bir sınıfı zengin ederken, mavi-beyaz yakalı sınıfa sınırlı bir refah sunar. Şirket sahipleri bankalarda sürekli paralarını büyüterek ve kar elde ederek iyice zengin olurken, çalışan sınıf yeterli kazanamadığı sürece bir de şirket sahipleri ve bankalara borçlanırlar. Kapitalizm emek karşılığı elde edilen kazançlara bakıldığında sermaye sahipleri ile insanlar arasında uçurumlar kadar fark yaratır. Toplumsal adaletsizlik zamanla tüm ülke sınırlarına yayılır.

Şirketler zamanla o kadar güçlü bir hale gelirler ki, serbest piyasa üzerinde karma bir diktatörlük gibi yükselirler. Bu devlet ile aralarındaki güç dengesini tamamen bozduğu gibi, devlet-şirket diktatörlüğü de yaratabilir. Bu aşamada yolsuzluklar alır başını gider.

Şirketlerden kesilen vergiler çalışan kesime koyulan ekstra vergilerden çıkarılır, şirket ya da devlet kurumları borç açıklarını kapatmak için dernek veya vakıflardan para hortumlarlar, ya da iflas ettirilmesine karar verilen bir şirketin yöneticileri tüm şirket parasını hortumlayıp kaçarlar.

Devlet iflas etmesi gereken bankaları korur, hazineden çekilen paralar ile ekonominin canına okur. Daha birçok şekliyle yolsuzluk, sürekli üzerine vergi yüklenen ve dolandırılan insanların cebinden çıkan para ile yarattığı açığı kapamaya çalışır. Kapitalizmin prensiplerinin yolsuzluklarla çiğnenmesi nihayetinde yüksek enflasyon ve patlayan işsizlik ortaya çıkar.

Devlet-şirket-bankaların karıştığı yolsuzluklar Amerika’da asla eksik olmaz, Türkiye’de ise 2001 Şubat krizi döneminde fazlaca yaşandıkları büyük olasılıktır. Kapitalizm sert bir politika ile yürütülmez, çok iyi denetimlerle -özellikle şirketlerin muhasebe kayıtları üzerinde- düzen sağlanmazsa ciddi ekonomik ve toplumsal buhranlara neden olur.

1929 senesinde Amerika’da ortaya çıkan büyük buhranın sebebi, kısa zamanda kapitalizmin iplerini yolsuzluğa kaptıran devlet, geleneksel iş yapılarından uzaklaşan bankalar ile piyasayı beklentilerine göre yaptıkları spekülasyonlarla tepe taklak eden hisse sahipleridir. Amerikan devleti ve merkez bankası FED bu olaydan iyi ders çıkarmış, olası krizlerin önüne geçebilmek için kapitalist sistemi dengede tutmak değil, yolsuzluğa dayanmışlardır.

Bunun en son örneği, 2006’da Amerika’da kontrolden çıkan, 10 Ağustos 2007’de ise ulular arası krize dönen Mortgage krizidir. Avrupa Merkez Bankası krizi kapamak için bankacılık sistemine 191 milyar $ enjekte etmiş, tüm finansal dengeler alt üst olmuştur. Ancak kapitalistlere sorsanız, tüm bu işlerin bir hayrı vardır!


Müfit Yılmaz Gökmen

Delete this element to display blogger navbar

 
© 2010 Sansürsüz Gerçekler | Powered by Blogger | İletişim | Gizlilik Sözleşmesi | Kurallar | Rss | Online Sohbet