Türkiye Somalileşir Mi?

Somalili aç çocuk fotoğraflarındaki beyaz adamın parmak izi, silmeye çalışıldıkça büyüyen kapkara bir lekedir. Açlığın müstehcen teşhirine dönen 'Somalili çocuklar' aynı zamanda kapitalizmin daimi sömürgesi Afrika'nın günümüz oryantalist- egzotik seyir nesneleridir; bir çeşit 'safaride aslan avı' gibi...


Ve 'İnsanlık trajedisi' çağrılarıyla bu çocukların dedelerinin 40 yıl önce arazilerinde tarım yapıp doydukları bilgisi bizden esirgenir.

Somalili çocukların dedelerinin kendi topraklarında yaptıkları üretimin küreselleşmeden sorumlu misyoner kurumlar IMF ve Dünya Bankası'nca 'reforme' edilip yok edildiğini bilmeyiz.

IMF ve Dünya Bankası'nın (DB) Somali devletinin önüne 40 yıl önce koyduğu 'tarımda liberalizasyon' politikalarının ülkenin sadece tarımın ve hayvancılığın değil, sosyal dokunun da çöküşüyle iç savaşa doğru adım adım nasıl taşıdığını da.

Eski Fransız Sömürgesi Yukarı Volta'nın ismini 'dürüst insanlar' anlamında 'Burkina Faso' yapan efsanevi lider Sankara'nın 1987 yılında bir 'cinayete' kurban gitmeden önce şöyle dediğini de duymamışızdır; 'IMF ve DB yüz metre derinlikte su aramak için ihtiyaç duyduğumuz kredileri bize vermiyor ama üç bin metre derinde petrol aramak için kuyu açmayı dayatıyorlar'.

Bugün Somali'nin Etiyopya'da kalan o verimli topraklarında Batılı ülkeler 'biyo-yakıt üretiminde' kullanılacak tarım yapıyorlar. Etiyopya'nın ucuz ormanlık arazileri de Suud'lu zenginler tarafından kapatılıp pirinç tarımı için 'düzenleniyor'... Sonuç olarak Batılı ülkelerin hem silah satıp hem de dünyaya 'açlık yardımı' çağrısı yaptıkları Somali, kendi gıdasını üretemiyor...

Yani önce IMF ve DB'nın yapısal reformları, tarımın yok edilmesi, köylülüğün bitmesi, açlık ve göç, dini çatışma takvimi işlerken, aciz hükümetlerce petrol kaynaklarının 4 küresel şirkete tahsis edilmesi Somali'nin yakın tarihidir..

Ya Türkiye!

Türkiye'de Ziraat Mühendisleri Odası var güçleriyle bizleri uyarıyor, hızla eriyen tarım üretimimizi ve yurtdışından her yıl artan hayvan ithalatına dikkat çekiyorlar. Türkiye'de buğday üretiminin son yıllarda 12 milyon dekar azaldığını, et tedarikçisi konumundaki ülkenin hayvancılıkta dışa bağımlı olduğunu söylüyorlar.

Türkiye artık ilkokul kitaplarında yazıldığı gibi tarım ve hayvancılık yapıp kendisine yeten bir ülke değil. Gıdasını, meyvesini, etini hatta sütünü peyderpey dışarıdan ithal eden ve gıda bağımlılığı olan bir ülke. Bir zamanlar üretimde dünya lideri olduğumuz bakliyatı Kanada'dan ithal ediyoruz. Çiftçiler ürünleri daha tarladayken artan maliyetlerle 'zarardalar', hiç ekim yapmasalar durumları daha iyi...

Ürünlerinin üretici fiyatıyla market satış fiyatı arasındaki fark yüzde 400 civarında. Çiftçiler 2.6 milyon hektar toprağı işlemekten vazgeçti, toplam tarım alanı ise 2.3 milyon hektar azaldı yani Ankara büyüklüğünde tarım alanı ekilmiyor.
Hayvan varlığı son otuz yılda dramatik biçimde nüfusumuz 30 milyon artmasına rağmen 85 milyondan 38 milyona düştü.

Ayrıca kapitalist ülkelerin fellik fellik Afrika'da bereketli tarım arazileri satın alıp çitlediği gıda rezervi oluşturduğu günümüzde Türkiye'de tarım arazileri ve meralar 'yapılaşmaya' açılıyor.

En son geçen hafta Resmi Gazete'de yayımlanan 3194 sayılı kanun hükmündeki kararnameyle köy yerleşim alanlarındaki tarımsal araziler, meralar, yaylak ve kışlaklarda konut yapımına izin çıktı. Birinci sınıf tarım arazileri, kıyı şeridindeki köy yerleşimlerine inşaat dolacak, İstanbul ve Edirne civarındaki tarımsal araziler yok satıyor... Ve Ziraat Mühendisleri Odası 'ya 40 yıl sonra Somali gibi olursak kendi gıdasını üretemeyen ve gıda egemenliği dışa bağımlı bir ülke olursak' diye soruyorlar.

Biz de soruyoruz dedelerimizin toprağında şimdi neden ot bile bitmiyor?


Nihal Kemaloğlu

Delete this element to display blogger navbar

 
© 2010 Sansürsüz Gerçekler | Powered by Blogger | İletişim | Gizlilik Sözleşmesi | Kurallar | Rss | Online Sohbet